Bu ay sizlere, üzerimde turuncu can yeleğimle kızıl okyanuslardan sesleniyorum. Okuduklarımı didaktik anlatmayı sevmediğimden arada seslenmek için yine parantezleri kullanıyor olacağım. (Evet parantezleri çok seviyorum, arada nefeslenip kendimi gösteriyorum.)

En son elimde, “Keleson” kremiyle yoğun rekabetin yaşandığı mevcut pazardan pay almaya çalışıyordum. Günümüz iş dünyasında bu pazarlardan pay alabilmek için ise yenilikçi stratejiler geliştirmenin gerekli olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda, “Kızıl Okyanus” ve “Mavi Okyanus” stratejileri, işletmelerin rekabet ve inovasyon anlayışını yeniden tanımlayan iki önemli kavram olarak öne çıkıyor.

Nedir Bu Kızıl Okyanus?

İş dünyasının “herkesin herkesi yediği” yerdir diyebiliriz. (Rekabet öyle yoğun ki sular kan, ter ve gözyaşı içinde.) Stratejinin amacı, mevcut pazar alanlarında rekabet ederek büyümek, yani rakiplerle aynı müşteri için mücadele etmektir. Stratejisi ise; fiyat kırma, maliyet azaltma ve mevcut talepleri karşılamaktır.

Türk iş dünyasından örnek verelim hemen; telekomünikasyon sektöründeki rekabeti gösterebiliriz. Özellikle Türk Telekom, Turkcell, ve Vodafone gibi şirketlerin mevcut müşteri kitlesi için “daha fazla internet”, “çok konuş hatta hiç susma” veya “sudan ucuz tarifeler” gibi farklı kampanya ve paket çeşitliliği ile müşterileri kendilerine çekmeye çalışırlar. Ancak bu rekabet, genellikle fiyat baskısı yaratır ve kar marjlarının düşmesine neden olur. Farklı şirketlerin, birbirine benzer hizmetlerle rekabeti zamanla pazarı doygun hale getirdiğinden sürdürülebilirliği zordur. Bu nedenle yeni mavi sulara açılmak kaçınılmaz hale gelir.

Nedir Bu Mavi Okyanus?

Kızıl okyanusa göre tamamen farklı bir yaklaşımdır. “Rekabet mi? Ne gerek var, ben kendi pazarımı yaratırım” diyenlerin okyanusudur. (Burada su mavi, hava temiz ve köpek balıkları çok uzaktadır.) Stratejisi, rekabetten uzaklaşarak yeni pazar alanları yaratmaya teşvik etmektir. Bu stratejinin temel prensibi ise daha önce keşfedilmemiş veya ihmal edilmiş bir müşteri segmentine odaklanmaktır. Böylece, rekabetin olmadığı bir pazar yaratılır. Mavi okyanus stratejisi, yenilikçi düşünce ve değer yaratımını merkeze alır.

Yine bir örnekle altını dolduralım; Türk iş dünyasında “Getir” iş modeli. “Hadi gidip marketten makarna alalım” diyenleri tembelliğe sevk ederek “Yok, ben getiririm, sen kıpırdama” dedi ve yepyeni bir pazar yarattı. Getir’in başarısı, iş dünyasına “neden herkesle yarışıyorsun, kendi oyununuzu kurun” dersini verdi. Bu yaklaşımla şirketler, rakiplerden ayrışarak hem müşteri memnuniyetini artırır hem de yüksek kâr marjlarına ulaşır.

Bu kadar anlattıktan sonra Kızıl okyanus stratejisi tu kaka diyebilir miyiz? Diyemeyiz. "Farklı" diyebiliriz.

 

Stratejiler Arasındaki Farklar

Kızıl ve Mavi Okyanus stratejileri arasındaki temel fark, pazarın ele alınış biçiminde yatar. Kızıl okyanus, mevcut taleplerin peşinden koşarken, mavi okyanus yeni talepler yaratmayı hedefler. İlki, maliyet odaklı bir yaklaşımı benimserken; ikincisi, inovasyonu ön plana çıkarır.

Bu iki strateji birbirine rakip değil, tamamlayıcıdır demek daha yerinde olur. Şirketlerin bu iki stratejiyi dengeli bir şekilde kullanarak hem mevcut pazarda güçlü kalması hem de geleceğin pazarlarını keşfetmesi mümkündür. İş dünyasında kazanmak, sadece rekabet etmek değil; aynı zamanda fark yaratmaktır.

Peki Türk İş Dünyasında Durum Nedir?

Türkiye’deki işletmeler, şirketler ya da içerik üreticiler genellikle kızıl okyanus stratejisine yöneliyor ve yoğun rekabet ortamında hayatta kalmaya çalışıyor. Ancak, hızla değişen tüketici ihtiyaçları ve teknolojik gelişmeler, mavi okyanus stratejilerinin uygulanması için büyük fırsatlar sunuyor. Büyüklüğü belli olan pastadan pay almaya çalışmak yerine doğru zamanlama ve strateji ile farklı bir pasta yaratmaya çalışalım önerisinde bulunuluyor. Pasta deyince de aklıma bu sektörde artık doyuma ulaşan Dubai çikolatası geldi. İlk etapta, hikâyesi ve kitlesi olan bir inovasyonken şu anki durumu; hedef kitlenin dışında, herkesin ulaşabildiği bir ürün haline geldi. Bu yüzden herkes yediyse ve ortadan kırıp hikâyesinde paylaştıysa (evet ben de yedim, kabul ediyorum ben de paylaştım) elinizdeki antep fıstıklarını ve kadayıfı yavaşça yere bırakma zamanı gelmiş demektir.

Bir sonraki yazımda yediğimiz Dubai çikolata, Dubai cheescake, Dubai magnolia, efendim Dubai browniesini eritene kadar mavi okyanuslara doğru yüzeceğiz.

0 Yorum

Yorum Alanı

Lütfen gerekli Alanları Doldurunuz *