Bir şehrin, insan üzerinde bıraktığı etki; en görkemli yapılarında, tarihi sokaklarında, devasa köprülerinde ya da meşhur mimarlarca tasarlanmış ünlü binalarında mı gizlidir?
Roma denildiğinde Colosseum, Paris’te Eiffel Kulesi, Barselona’da La Sagrada Familia, Avustralya’da Sidney Opera Binası, Pensilvanya’da Frank Lloyd Wright eseri olan Şelale Evi (Fallingwater), Fransa’da Le Corbusier eseri olan Ronchamp Şapeli gibi, bir çırpıda sayılabilecek, mutlaka görülmesi gereken simge yapılar vardır, evet. Ancak bir şehrin insan üzerindeki etkisi, bir yapı ölçeğinin çok ötesindedir. Şehrin planlaması, bu meşhur eserlerin çevresindeki yapılaşma, ulaşım, yeşil alan, sosyal donatı alanları, sokak aydınlatmaları, meydanlar, o meydanlardaki müzisyenler, kaldırımlar... Bütünü oluşturan tüm bu büyüklü küçüklü parçalar, zihnimizde o şehre ait çerçeveyi tamamlar.
Çok iyi planlanmış ve planlandığı gibi uygulanmış şehirlerde, uygulama hassasiyetinin sonuna kadar 'tertemiz' bir şekilde olduğunu görürsünüz. İşte o sonuna kadar tasarlanmış ve düşünülmüş olma hali, özellikle bir mimar üzerinde büyük etkiler bırakır. Ülkemizde birçok şehirde ne yazık ki, caddelerde yürürken birtakım engelleri aşarak yürümeye çalışırız. Bu kimi zaman yerinden çıkmış bir kaldırım taşı olurken, kimi zaman ise bir rögar kapağı olabiliyor. Çoğu zaman kontrol için çıkartılmış bir kare kapağın, olması gerektiği yöne göre doksan derece döndürülerek üzerindeki desenin bulunduğu alana uyumsuz bir şekilde özensizce takıldığını görürüz. Oysa bunun tersi, yani bunun sonuna kadar tasarlanabilmiş olma hali ve doğru uygulama yapılması, düzenin varlığının adeta kanıtıdır. Yamalı asfaltlar ya da yeni asfaltlanmış yollarda bubi tuzağı gibi düzensizce serpilmiş rögar kapakları da şehrin belleğimizdeki yerini etkiler. Yolun sağ kenarında planlı şekilde uygulanmış bir altyapı hattı, üzerinde kırılıp dökülmemiş menfezleri ile görmeye pek alışkın değiliz, fakat birçok ülkede bu uygulamaları görmek mümkündür. Yakın zamanda İzmit merkezinde yenilenen yürüyüş yolu (eski adıyla tren yolu) üzerinde bunun bir denemesi uygulandı aslında. Ancak uygulamanın üzerinden henüz çok zaman geçmemesine rağmen, bu menfezlerin bir bölümünün kırıldığını, bir bölümünün yerinde dahi olmadığını (bu durumda kalan kısım üstü açık bir çukur şeklinde kalmakta ve bu da bir tehlike yaratmaktadır) görmekteyiz. Ya da yaya yolu üzerindeki ağaçların köklerine yapılan müdahaleleri düşünelim. Tamamen beton dökmek mi yoksa toprağıyla beraber yolun bir parçası gibi kullanabilmek mi daha meziyetli?
İşte bu kentsel detaylar, noktasal yapılardan çok daha büyük bir yer tutar zihnimizde. Bir fon bir perde yaratırlar ait oldukları şehirde. Şehrin altyapısından parklarına, meydanlarına, sokak lambalarına, ulaşımına, otoparkına kadar her bir parça planlı olduğunda, ahenkle çalan bir müziğin içinde kendinizi hissedersiniz…
Doğru aydınlatma da kentin hafızamızda yarattığı izler için oldukça önemlidir. Işığın tonu, açısı, aydınlatma elemanının biçimi, yüksekliği ve adedi, her bölge için özel olarak değerlendirilip, bölgeye uygun bir proje hazırlanmasının ardından uygulandığında, yapay bir müdahaleden çıkıp o bölgeye ait doğal bir parça gibi hissettirebilir.
İşte bu kentsel detaylar, noktasal yapılardan çok daha büyük bir yer tutar zihnimizde. Bir fon bir perde yaratırlar ait oldukları şehirde. Şehrin altyapısından parklarına, meydanlarına, sokak lambalarına, ulaşımına, otoparkına kadar her bir parça planlı olduğunda, ahenkle çalan bir müziğin içinde kendinizi hissedersiniz…
0 Yorum