Terapist olmayı bir meslek olarak değil, bir yolculuk olarak seçen insanların kendi iç dünyalarına cesaretle bir alan açmayı hedefleyen sevgili Sabana ile psikoloji üzerine şahane bir sohbet gerçekleştirdik.
Sizi terapist olmaya iten şey neydi?
Bazı insanlar hayatı akışına bırakır, bazıları ise her anın ardındaki anlamı çözmeye çalışır. Ben hep ikinci gruptaydım. Çocukken bile insanları izlerdim. Onların söylediklerinden çok, sustuklarına dikkat ederdim. Bazen birinin gözlerinde bir şeylerin söndüğünü görürdüm ama kimse fark etmezdi. Bazen birinin sesi güçlü çıkardı ama içindeki kırgınlığı duyabilirdim. İnsanlar çoğu zaman kendi içlerinde kayboluyordu. Çocukluktan yetişkinliğe geçerken, dış dünyaya uyum sağlıyor ama iç dünyalarına yabancılaşıyorlardı. Bir noktada da “Ben kimim?” sorusunu bile sormaz hâle geliyorlardı. Ben terapist olmayı bir meslek olarak değil, bir yolculuk olarak seçtim. Çünkü bazen tek ihtiyacımız olan, içimizde susturduğumuz sesi duymayı öğrenmek. Akademik sürecimden de bahsedecek olursam, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimimi İstanbul’da tamamladım. Kocaeli ile tanışmam üniversite ile birlikte oldu. Kocaeli Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü mezunuyum. Kocaeli’de 7 yıl boyunca ortaokul ve lise öğrencileriyle bireysel ve grup çalışmaları yürüttüm. Çalışırken bir yandan terapi için kendimi geliştirmeyi bırakmadım. Çocuk ve ergenlerde Bilişsel Davranışçı Terapi (Doç. Dr. Vahdet Görmez ve Prof. Dr. M. Hakan Türkçapar) eğitimi aldım. Kıymetli hocam İsmail Acarkan’dan Enneagram eğitimi, yine İranlı kıymetli bir hocam olan Ferzaneh Janjaber’den mizaç eğitimi aldım.
Gelişmenin, dönüşmenin sonu yok; terapist kimliğimin yanında öğrenmeye doymayan meraklı bir öğrenciyim.
Söylemeden edemeyeceğim ki, bana katkısının çok olduğunu düşünüyorum: Aktif bir tenis oyuncusuyum. Sahada olmak benim için büyük bir tutku. Yoğunluk dolayısıyla zaman zaman küçük aralar versem de tenis her zaman benim için çok özel bir yerde.
Ergenler ve yetişkinler arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?
Bir ergen, kendi kimliğini arıyor. Aynaya baktığında tam olarak kim olduğunu bilmiyor. İçinde yoğun duygular var ama bunları nasıl ifade edeceğini kestiremiyor. Bir yönüyle özgür, diğer yönüyle belirsizlik içinde.
Bir yetişkin ise, kim olduğunu bildiğini düşünüyor. Ama aslında sadece öğrendiği, kabul ettiği, kendisine biçilen bir kimliği yaşıyor. Çocuklukta duyduğu sesler, öğrendiği kurallar, yaşadığı kırılmalar… Bugünkü düşüncelerini, ilişkilerini, hatta hayata bakışını yönetiyor. Ergenler, “Ben kimim?” diye soruyor. Yetişkinler, “Neden hep aynı şeyleri yaşıyorum?” diye. Ama bazen asıl fark, soruların kendisinde değil, sorup sormamakta yatıyor.
Ergenlerle çalışırken en çok hangi duyguyla karşılaşıyorsunuz?
Yalnızlık.
Bana gelen birçok ergenin ilk cümlesi “Beni kimse
anlamıyor.” oluyor. Bu cümlede bazen öfke var, bazen de sessizlik. Ama en temelde derin bir duyulma ihtiyacı yatıyor. Kendilerini anlatmak istiyorlar ama ya yanlış anlaşılmaktan korkuyorlar ya da nasıl anlatacaklarını bilmiyorlar. Biri onları gerçekten görsün, hissettiklerini önemsesin istiyorlar. Bir ergen, ebeveyninin onun için yaptıklarını değil, onu gerçekten anlayıp anlamadığını hatırlar. Bir ebeveyn ya da bir yetişkin olarak, gerçekten dinlemeyi öğrenmek, bazen konuşmaktan çok daha güçlüdür.
Peki yetişkinlerde en sık karşılaştığınız duygu nedir?
Büyüdükçe sadece yaş almıyoruz. Büyüdükçe, farkında
olmadan çocukken hissettiklerimizi de yanımızda taşıyoruz.
Bir yetişkinin içinde aslında iki kişi var:
Biri, geçmişte incinmiş olan çocuk. Diğeri, onun bir daha
incinmemesi için duvarlar ören yetişkin. Danışanlarımdan sık duyduğum bir cümle var: “Ne yaparsam yapayım, hep aynı şeyleri yaşıyorum.” Hep aynı ilişkiler, aynı hayal kırıklıkları, aynı döngüler… Çünkü bilinçaltımız, çözülmemiş duyguları geleceğe taşır. Çocuklukta hissettiğimiz değersizlik, bugün ilişkilerimizde bir karşılık bekleyerek karşımıza çıkabilir. Çocukken dinlenmediğimizi hissettiysek, bugün hep anlatmaya çalışırken bulabiliriz kendimizi. Bilinçaltı unutmaz. Ama biz onu fark ettiğimizde, hayatımızı yönetmesine engel olabiliriz.
Peki, değişim mümkün mü? İnsan gerçekten değişebilir mi?
Bana en çok sorulan sorulardan biri bu: “Gerçekten değişebilir miyim?” Ben de her zaman şunu sorarım: “Siz değişmek istiyor musunuz?” Çünkü değişmek, yeni biri olmak değildir. Asıl mesele, olduğunuz ama unuttuğunuz kişiyi bulmaktır. Bazı insanlar “Ben buyum.” der ve hayatlarının böyle devam edeceğine inanır. Bazıları ise “Ben kimim ve gerçekten böyle mi yaşamak istiyorum?” diye sorar. İlk grup, kaderlerinin ellerinde olmadığını düşünür. İkinci grup, kendi yaşamlarının sorumluluğunu alır. Ve değişim, işte tam da burada başlar.
Sosyal medyada ebeveynlik üzerine bir seri yapıyorsunuz. Bu seriyi başlatma nedeniniz neydi?
Birçok yetişkin, kendi çocukluk hikâyesinin izlerini fark etmeden ebeveyn oluyor. Bir çocuk, kelimelerle değil, hislerle büyür. Ebeveyninin korkularını, kaygılarını, sevgisini, sevgisizliğini hisseder. Ve sonra büyür. Ama o hisleri bırakmaz. Bazen farkında olmadan kendi anne-babamız gibi tepki veririz. Bazen çocuğumuzun yaptığı bir hareket, geçmişten bir duygu getirir ve neden böyle hissettiğimizi bile anlamayız. Ebeveynlik, sadece çocuk yetiştirmek değildir. Aynı zamanda, kendimizi fark etmek, içimizde büyümeyen çocuğu da iyileştirmek demektir.
Terapiden çekinen birçok insan var. Onlara ne söylemek istersiniz?
Bazen insanlar terapiye gelmekten korkar. “Ya gerçekten değişirsem?” diye düşünürler. Ama asıl korkulması gereken, değişmemek değil midir? Eğer yıllardır aynı mutsuzluğu, aynı hayal kırıklığını, aynı döngüyü yaşıyorsanız… Bundan sonra da hep böyle devam edeceğini düşünmek, asıl kaygı verici olan değil mi? Terapinin amacı sizi değiştirmek değil. Terapinin amacı, size gerçek sizi göstermek.
Son olarak, insanların sizi nasıl tanımasını isterdiniz?
Ben bir terapistim, evet. Ama bundan daha fazlasıyım...
Ben, insanların kendi iç dünyalarına cesaretle bakabilmeleri için bir alan açıyorum. Çünkü bazen tek başına fark etmek zor olabilir; bazen insan, yıllardır taşıdığı bir yükü normal sanabilir. Ama hayat, tekrar eden döngülerden ibaret değil.
Ben burada sadece konuşmak için değil, gerçekten duymak için varım. Danışanlarımı ezberlenmiş cümlelerle değil, onların hikâyesinin özüne inerek dinliyorum. Her bireyin içinde taşıdığı o özgün dünyayı, kaybolduğu noktaları, saklandığı yerleri görüyorum. Ve en önemlisi, onların da görmelerini sağlıyorum. Terapi bir yolculuk. Ve bu yolculuğa çıkmak cesaret ister. Ama bilin ki, eğer kendi içinizde kaybolduğunuzu hissediyorsanız, yeniden bulmak da mümkündür.
instagram: sabana_feyzoglu
telefon: 0850 333 8344
adres: Körfez, Berk Sk. No:1, 41040 İzmit/Kocaeli
0 Yorum