Merhaba Sevgili Okur,
İki aydır takip edip yazılarımı okuyanlar bilir, ama bilmeyenler için, bir süredir bambaşka bir dünya içindeyim. İmkansızlıklardan dolayı yuvada kalmak zorunda olan bir bebekle eşleşip hem ona sıcak bir ev olduk, hem de evimize bir sıcaklık geldi. Meğer ben ona sıcak bir yuva olmadan önce evimiz soğukmuş; onun adım atışıyla anladım.
Bazı durumlarda yaptığınız herhangi bir şey, size "şifa olmak" hissini yaratabilir. Ama hangisinin bir diğerine şifa olduğunu bilemezsiniz. Bu ara yaşadığım duygu durumunu tam da bu şekilde anlatabilirdim size; kimin kime şifa olduğunu bilmemek, ancak bu duygu durumunun beni ayakta tuttuğunu hissetmek…
Gönüllülük yaptığım kurumlarda gördüğüm ve beni üzen şeylerden biri, çocukların, kurum dışından gelen çoğu kişiye anne/baba demesi ve bacaklarına sarılmasıydı. Boyları kısa olduğundan bacaklar, onlar için kollar, omuzlar ve kalpti. Düşünsenize hayatınızda o ana kadar hiç görmediğiniz, hamile kaldığınızda günlerce midenizi bulandırmayan, sabahlara kadar uyusun diye sallamadığınız, "Ah, şunu da yesin" diye gözünün içine bakmadığınız bir çocuk, size anne/baba diyor ve onu bırakmayın diye bacaklarınıza sarılıyor.
Bunları yuvalar iyi/kötü diye yapmıyorlar, kimse yanlış anlamasın. Tek istekleri, tek bir kişiden özel ilgi beklemek. Bunun için bir insanın yuvaya bırakılması, orada büyümesi de gerekmiyor. Hepimiz, ne yaşarsak yaşayalım şu hayatta; tek bir ilginin üzerimizde olmasını, bırakılmamayı ve bizi koruyacağına, seveceğimize ve en önemlisi sevileceğimize inandığımız kişi/yerde olmayı, oradan hiç ayrılmamayı isteriz. İşte bu çocuklar daha bu duyguyu bilmeden, bununla baş etmeye çalışıyor şu hayatta.
Bazı günler o çocuklardan biri için bir şans doğar. Hani derler ya "Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir" diye. İşte yazılacak muhteşem bir hikaye iki şekilde başlayacaktır; ya bir çocuk artık kurumdan ayrılıp bir yolculuğa çıkacaktır, ya da kuruma dışardan bir yabancı gelecektir. Ve göz göze gelindiği o an, artık hikaye yazılmaya başlayacak ve her iki taraf için de hayat, artık eskisi gibi olmayacaktır.
Bazı hikayeler ise biri yazar ve o sıcak evlerde bu hikayeler keyifle okunur. Bunlardan biri "Seni Öyle Çok İstedim Ki" kitabı. Anya Yayınları'ndan çıkan kitapta bir evlat edinme hikayesine şahit oluyoruz. (Elbette, bunu koruyucu ailelik olarak da düşünüp okuyabilirsiniz.) Annesi senelerdir çocuk hasretiyle yanıp tutuşan Barli, kendi hikayesi ile ilgili sorular soruyor bu kitapta, ve annesi tüm içtenliği ve çocukların anlayabileceği şekilde ona birlikte çıktıkları yolculuğu en güzel şekilde anlatıyor. Kitapta şöyle bir cümle geçiyor:
-Barli, sen benim hayal ettiğimden çok daha güzelsin.
Dedim ya, bir çocuk o evden adımını attığı zaman sadece siz ona değil, o da size şifa oluyor diye. Bu öyle doğru ki. Hayallerinizin ötesinde bir şey yaşıyorsunuz ve artık sabahlara kadar üstünü örteceğiniz, daha iyi beslensin diye sürekli araştırmalar yapacağınız, dünyaları değil belki ama dünyanızı önüne sereceğiniz misafiriniz, hayallerinizden bile güzel olacak.
Koruyucu anneliği/evlat edinmeyi anlatan bu kitabı, sadece bu modeldeki ebeveynler değil, biyolojik anne/babaların da çocuklarına okumasını öneriyorum. Bu sayede ilerde okullarda, parklarda karşılaşan çocuklar, birbirlerine karşı rahatlıkla empati yapabilecek, birbirlerinin yolculuklarını normalleştirecek ve akran zorbalığından uzak, keyifle büyüyecekler. "Seni Öyle Çok İstedim Ki" kitabı, arada gerçek ve içten bir sevgi olduğunda birbirine sımsıkı bağlanan bir aile kurulacağını gösteren, sıcacık bir kitap.
Şimdiden keyifli okumalar.
0 Yorum